Geçmiş dönemlerde geleneksel olarak okuma yazma bilmeyenlere ümmî, bilmeyen bilgisiz olanlara da cahil denirdi. Bu iki kelimenin anlamsal ayrımı çok önemlidir. Çünkü günümüzde okuma yazma bilmeyenler ya da yeterli düzeyde eğitim görmemiş (özellikle üniversite eğitimi almamış insanlar) cahil olarak algılanmaktadır. Oysa insan hiçbir sistematik eğitimden geçmemiş olsa bile birçok şeyi öğrenip biliyor olabilir, bu durum onu cahil sınıfının dışında tutar. Bu düşüncenin tam tersi bir akıl yürütme ile bir insan belirli alanda eğitim almış olabilir ama bilme öğrenme işlemini gerçekleştirmemiş olduğu alanlar olabilir. Bu durumda onu bilmediği alanlarda cehaletten kurtarmaz. (Bazı konuları çok iyi bilen bir insan, bazı konuları hiç bilmeye bilir.). Böylece insan bazı durumlarda bilgi sahibi olarak gözükürken, bazı durumlarda ise cahil olarak görünür. Bilginin çok dallandığı alt bileşenlerinin çoğaldığı bilgi dünyasında kim bilen? Kim alim? Kim bilmeyen? Kim cahildir? Bu ayrım nasıl yapılacaktır. Çağımızın en büyük sorunu bir alanda yükseköğretim diploması olan herkesin kendini her konunun alimi sanmasıdır. Toplumda insanların konuşmalarına bakarsanız; herkes finans uzmanı, herkes eğitim uzmanı, herkes dış politika uzmanıdır. Özellikle üç alan var ki bu alanlarda toplumun tüm bireyleri alleme…bu alanların başında;
Birinci olarak DİN geliyor, insanlar mensubu olduğu dini bilmiyorlar ama kendilerinin zihninde uydurdukları dini, mensubu oldukları din sanıyorlar.
İkinci olarak ise SİYASET VE YÖNETİM BİLİMLERİ, gelmektedir. Toplumda aklı ermeyen çocuklar hariç herkes yönetenleri eleştiriyor ama sorunlara yönelik ortaya koyabildikleri çözüm önerileri bile yok, bu alandaki cahillerin toplumu olumsuz etkileyen tarafı ise torpilini bulanın kamuda bir koltuk kapıp yönetici kesilmesi, cahil olduğu bir alanda alim gibi davranıp hem yönetilenlere hem makama hem de kendine zulmetmesidir. Bu duruma fırsat veren iktidar sahipleri de bu zulme ortak olduklarını unutmamalıdır.
Üçüncüsü alan ise FUTBOL ’dur. Bu hususta açıklama bile yapmak istemiyorum. Ama bir çaycı ile bir genel müdür, futbol konuşurken makam ortadan kalkıyor. Bu durum, cehaletin sosyal statüyü ortadan kaldıran güzel tarafı olarak görülebilir.
Öncelikle insanların kendini bilip cahil olduğu konularla, bildiği konuları ayırması gerekir. Bir kişi tıp doktoru olabilir. O kişinin tıp alanındaki uzmanlığı kişiyi hukuk alanındaki bilgisizliğinden (cehaletinden) kurtarmaz.
Günümüzde okuma yazma bilmeyen kalmadı ama okur yazar cahiller çoğaldı. Bu cahil enflasyonunun sebepleri var, öncelikli olarak sayabileceğimiz sebepler;
- İnsanların kendini bilme gerçeklerinden uzaklaşmasıdır. Bazı filozoflar, bütün müsbet ilimlerin asıl başlangıcını, “İnsanın nefsini bilmesi” olarak görmüşlerdir. Bu konuda ayrıntılı malumat edinmek isteyenler, Doç. Dr. Yusuf AÇIKEL’in makalesini okuyabilirler.
- Siyasi, fikri ve inançsal bağnazlıktan dolayı, planlı ve programlı hareket eden epistemolojik bir cemaatin yalanlarına bilimsel nitelik kazandırma çalışmasıdır. Bu grup toplumsal mühendislik yapma adına bir doğrunun yanına doksan dokuz yalan ekleyerek isimlerinin önüne aldıkları akademik veya siyasi unvanlarla toplumda hakimiyet kurarak insanları kendileri gibi inanmaya, kendileri gibi düşündürmeye çalışırlar, ama insanların kendileri gibi yaşamalarına imkân tanımazlar ve bu şekilde kalıba soktukları insanların emeklerini sömürerek kendi yaşamlarını sürdürürler. Bu kendisinin bildiğini sanan, sanı bilgisiyle toplumu cahilleştiren hainler topluluğu, bir ülke için en tehlikeli cahil grubudur.
- Bilgiye erişimi kolaylaştırdığı düşünülen internet, cahil kaldığını bilmeyenlerin cahilleşme sebebidir. Okur yazar cahiller internetten ulaştığı bilginin kaynağını araştırmadan ve oradaki yazılanları sorgulamadan doğru kabul etmektedir. Hatta bilimsellikten uzak, daha çok magazinsel dedi kodu yapılan sosyal platformlarda yazılanları bile mutlak doğru kabul eden, kolaycı bir okur yazar cahil grubu var. Bu cahiller doğru bilgiyi yanlış yerde arayan, kendini aydın sanan kıyafetle dış görünüşle bilgili olacağını düşünen kara cahillerdir. Maalesef cehaletten kurtarılamayacak kadar da bağnaz ve önyargılı olanlar bu zevattır.
- Yeni dünya düzenini kuranların sadece kendi kurdukları düzeni sürdürecek şekilde bir eğitim öğretim planlaması yapması ve bu planlamanın dışında bir eğitim öğretim ortamının oluşmasına imkân tanımamasıdır.
- Neo liberal düşüncede olanların, toplumları kolayca yönetebilmek için bireyleri cahilleştirme politikaları sonucu, insanları farkında olmadan eğitilmiş bir cahiller topluluğu haline getirmesidir.
- Toplumda öğrenmeye karşı teşvik ve talebin oluşturulmamasıdır.
Çağımızın cahilleri tahsili olmayanlardeğil, kendi kendine doğru bilgiye ulaşıp öğrenemeyenler olacaktır. İnsanları zorla eğitmeye çalışmak yerine, onları eğitime teşvik edip, eğitime yönelik taleplerini artırmalıyız. Netice itibarıyla eğitim teşvik ve talepten ibarettir. Bundan dolayı atalarımız, öncelikle bilgiyi elde etmeye yönelik olarak “talep eden bulur” (talebena vecedena) sözünü söylemişlerdir. Bu söz hayatın her alanında elde edilmek istenen her şeye yöneliktir. Modern söylem bu sözü motivasyon ya da güdülenme olarak ifade etmektedir. Kendi kendine öğrenmenin ilk ve son adımı talep etmektir. Talebi olmayan hiç kimseyi cehaletinden kurtaramazsınız. Tam bu noktada talep kavramının anlamına eğilmek önemli olacaktır.
Talep: Bir kimseden bir şeyi yapmasını veya yapmamasını isteme, dileme, istem.
“Talep, talip ve talebe” hepsi aynı kökten gelen kelimelerdir. İşte bundan dolayı atalarımız isteği ilim tahsil etmek, bilgiye hakim olmak olan işin içindeki insanlara TALEBE, ahlaki eğitime yönelip kendisini bir tasavvuf dergahına bende yapan Allah’ın rızasını isteyenlere de TALİP demişlerdir. Anadolu’daki birçok Alevi ocağında, dervişlere de Talip denilmektedir. Bu açıklamalar ışığında, Atalarımız, ilmi talep ile elde edip, ilmin iktizasını yerine getiren, ilmi ile amil olanları da alim olarak nitelendirmişlerdir.
Günümüzde eğitim sistemi öğrencilerde ilmi elde etmeye yönelik bir talep oluşturmaktan mahrum olduğu gibi, ayrı bir yazımızın konusu olacak olan eğitim sistemi sürekli bir şekilde bilinçli cahiller oluşturmaya yönelik öğretim programları yapılmaktadır.
Şimdi içinde bulunduğumuz topluma şu soruyu sormalıyız;
Toplum olarak Talebimiz hangi yönde? Acaba iktidarı, muhalefeti bunu hiç düşünmüş mü dür? Toplum olarak cehaletten kurtulup Anadolu irfanına tekrar sahip olmak için, toplumsal taleplerimizi belirleyip bu taleplerin azimli bir talibi olmamız gerekir. Böylece kimseyi kandırmadan toplumsal talebimiz doğrultusunda hareket ederdik.
Fransis Bacon’a ait olduğu söylenen bir söz vardır; “Bilgi, güçtür ve onu elde etmek için onun kölesi olmak gerekir.” Günümüzde bilginin kölesi olanlar dünya toplumlarının efendisi oluyorlar. Bunun farkında olan ve devrinin bütün önde gelen bilim insanlarını İstanbul’da toplayan ecdadımız, elde ettiği bilginin gücüyle, yıllardır kapılarını zorladığımız Avrupa Birliğinin topraklarının göbeğinde olan Mohaç Ovasına üç yüz elli yıl bağdaş kurup oturmuştur. Kendini çağdaş ve medeni gören ve bize efendilik taslayan batı toplumlarına efendilik etmiştir. Bugün iktidarıyla, muhalefetiyle ülke siyasetinde olanların bize yaptıklarını düşünelim. Bizim toplumsal taleplerimizi değiştirmişler ve her yönden dejenere olmuş, bilgi açlığı olmayan, mide açlığını önceleyen bir toplumsal model kalıbının içine girmeyi tüm topluma zorunlu kılmışlardır. Bizim toplumumuzun geleceği olan gençlerimizi cahilleştirmek için; cep telefonunun, bilgisayarın, televizyonun, faydasız arkadaşın, anlamsız olarak çarşıda-pazarda, avm de gezmenin kölesi haline getirip, bilgi toplumunun efendisi gibi göstermektedirler.
Toplumun birer ferdi olarak, kendimize bir soralım: Bu şekilde bir kölelik ile bilgiyi elde edip toplumlara hükmedebilen bir topluluk var mıdır?
Yazılı tarihin başlangıcından beri böyle bir topluluğa rastlanmamıştır.
Medyumlar, sosyal medya fenomenleri, borsa üstatları önümüzdeki bin yıl içinde böyle topluluğa rastlanamayacağını öngörüyor.
Bu durumda ünlü düşünür, Descartes‘i hatırlayıp “hakikati bulmada metot esastır.” diyerek ulaşmak istediğimize bilgiye vasıl olmak için doğru bir metot belirleyelim. Başarıyı, hâkimiyeti elde etmek için kendimizi ve metodumuzu gözden geçirip acilen bilginin kölesi, dünyanın efendisi olma yolunda kararlı adımlarla ilerleyelim. Margaret Atvood’un dediği gibi “Bilim cesaret verir, cehalet ise küstahlık” bu küstahlık bir harekete geçerse Konfüçyüs’ün dediği gibi “Bu dünyada hiçbir şey eyleme geçen cehalet kadar korkutucu olamaz.”
Toplumsal olarak bu korkutucu duruma düşmemek için acilen içinde bulunduğumuz derin cehalet uykusundan uyanmamız gerekiyor.
Müellif
NİGÂHBAN
Yorumlar kapalı.