Asıl konuya girmeden önce ekonomide “korumacılık”a çok kısa değinmek gerekiyor:
Ülkelerin ekonomik ve finansal kriz dönemlerinde sıklıkla başvurduğu korumacı ekonomi politikaları, dünya ticaretini olumsuz etkileyerek beraberinde kur ve ticaret savaşlarını getirmektedir. Bu politikalar; kur savaşlarını, kur savaşları da dış ticaret dengesizliklerini büyütür ve ticaret savaşlarının en önemli silahı haline gelir. Bu politikaların en riskli olanı ise “finansal korumacılık”dır. Finansal korumacılık politikaları ile ülke merkez bankalarının yerel para değerine müdahale etmesi sonucunda kur ve ticaret savaşlarının önü açılır.
Dünya ekonomileri, ekonomik krizin sebep olduğu olumsuz etkileri azaltmak için çözümü ülke ekonomisindeki dış ticaret payını arttırmakta aramıştır. Bunu da en kolay şekilde paralarını devalüe ederek yapmaktadırlar. İhracat ile artan döviz rezervi ülke ekonomisine avantaj sağlar. Bir zamanlar ünlü bir ekonomist siyasinin bahsettiği “Çin Modeli Ekonomi” tanımının en yalın hali budur.
Peki konunun Trump ile ilgisi ne?
Trump, ekonomide muhafazakar ve korumacı bir anlayışa sahip. Zira yönettiği ülke “serbest ticaret” anlayışının yılmaz savunuculuğunu yaparken, Ağustos 2018’de Çin ürünlerine karşı 16 milyar dolarlık ek gümrük vergisi getirmesiyle birlikte ABD-Çin Ticaret Savaşı görünür bir hale gelmişti.
Trump’ın küresel ekonomiye karşı takındığı bu olumsuz tutum, küresel piyasaları rahatsız etmiş ve Rusya-İran-Türkiye üçlüsü gibi pek çok ülke, aralarındaki ticarette “yerel para” kullanmanın olasılıklarını gündemlerine taşımıştı. Ancak bu çabanın çok da başarılı olduğu söylenemez. Bunun nedenini ise https://ticdata.treasury.gov/Publish/mfh.txt bu linkten görebiliriz.
Japonya, Çin ve Birleşik Krallık…
ABD Hazine Menkul Kıymetlerinin neredeyse yarısı bu üç büyüğün elinde. Başka bir yazının konusu olmakla birlikte ABD ekonomik olarak güç kaybetse dahi çok büyük bir eksen kayması (örn: fiziki dünya savaşı) yaşanmadıkça Doların hegemonik gücünün garantisi burada saklı…
Konuya dönecek olursak, Trump’ın seçimi kazanması ile korumacılık politikalarının tekrar gündeme gelmesi kaçınılmaz. Bu da zaten küresel olarak kırılgan bir ekonomiye sahip olduğumuz şu dönemlerde dünya reel ekonomisine bir çomak daha sokulması demek.
Trump’ın olası seçim zaferine karşın “Trampa ekonomisi”ne dönmemek için Trump’a hazır olmamız gerekiyor. Bunun yolu da iki kilit noktadan geçiyor: Rezervler ve Rezervleri iç politika için harcamamak.
Ömer Niyazi ERTEN
Yorumlar kapalı.