featured
  1. Haberler
  2. Dünya
  3. DAĞ KÖYÜNDEN DÜNYA MARKASINA: 52 YILLIK BİR BAŞARI HİKÂYESİ

DAĞ KÖYÜNDEN DÜNYA MARKASINA: 52 YILLIK BİR BAŞARI HİKÂYESİ

Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Bir dağ köyünde büyüdüm. Divan Otel gibi, Şamdan gibi Türkiye’nin en iyi restoranlarında bu işi yaptım. 52 yıldır bu işi yapıyorum. Ben bir daha doğarsam yine bu mesleği seçerim. Türkiye’nin, dünyanın en iyi insanları bizi tercih etti. Gorbaçov’u iki kez ağırladık, Donla Karanlar’ı ağırladık. Clinton’ın ailesini ağırladık, Jack Nicholson’ı ağırladık. Jack Nicholson restoranları takas edelim dedi. Buraya geldi ama biz kabul etmedik. Para kazanmak için iş yapmayın, bir iş yapın; seveceğiniz işi yapın. Yani bir yerde bir saat durup kaçıp gitmek değil. Mesela benim kolumda hiç saatim yok. Hiç saat kullanmam. Ne zaman son müşteri gider, ben restoranı terk ederim. Bu bazen saat 10’u, bazen 2’yi, bazen 3’ü bulur. 52 yıldır bu işi yapıyorum. Garsonluğumda da böyleydi. Komiliğimde de böyleydi. Yöneticiliğimde de böyleydi. Bu mesleği çok seviyorum. Ya, ben bir daha doğarsam yine bu mesleği seçerim ama üniversiteyi bitirerek.

Adım Ali Akkaş. 1958 yılında Sivas’ın Zara ilçesine bağlı Bolucan Köyü’nde doğdum. Bir dağ köyünde büyüdüm, şehri hiç bilmiyorum. Elektriği, doğalgazı, modern hayatı hiç bilmiyordum. Medeniyetle ilk tanışmam 7 yaşındayken oldu. Köyümüze okul açıldı ve biz okula başladık. 5 yıl boyunca okula giderek büyüdük. Okul bittikten sonra ailelerimiz bizimle ilgili karar verdiler. Çobanlık yapacağız, bir süre sonra evlenip çiftçiliğe başlayacağız. Babamızın yaptığı gibi bir yaşam süreceğiz. Ama biz öyle düşünmedik. 12 arkadaşla beraber, okulu bitirip diplomayı aldıktan sonra İstanbul’a gitmeye karar verdik.

Bu kararı almak kolay olmadı. Bunu yasal yollarla yapamayacağımızı bildiğimiz için bir formül düşündük: Kaçarak. Çünkü başka türlü kurtuluşumuz yoktu. Birkaç yıl içinde bizi evlendirip köyde ömrümüzü geçireceklerdi. Tek hayalimiz İstanbul’du. Köyümüzden bazı abilerimiz daha önce gitmişti. Onların anlattıkları hikâyeleri dinleyerek, İstanbul hayali kurarak büyüdük. Ancak hayal edemediğimiz kadar büyük ve bilinmeyen bir şeydi İstanbul. Çünkü köyümüzden hiç çıkmamıştık. Sadece diploma almak için şehre gittiğimizde elektriği, musluktan akan suyu, arabaları gördük. Daha sonra hayvanları bir arkadaşımıza devrettik ve birkaç arkadaş köyden ayrıldık. 7-8 saat yürüyerek şehre vardık.

KÖŞEBAŞI RESTAURANT

Şehre vardığımızda hiçbir şey bilmiyorduk. Planımız, abilerimizin anlattığı gibi bir otobüs firmasına gidip bilet alarak İstanbul’a gitmekti. Ama Zara’ya vardığımızda fark ettik ki paramız yok. Babalarımızın, sezonluk işler için Zara’ya geldiklerinde esnaflardan borç aldığını ve bunu sonra ödediğini biliyorduk. Bu yüzden manifaturacı Hakkı Şenol’a gittim. Babam onunla alışveriş yapardı. Selam verdim ve “Babamın çok selamı var. Zara’ya geldim, bir ihtiyacımız var. Bunun için 100 liraya ihtiyacım var” dedim. Hakkı Amca bana yardımcı oldu, parayı verdi. Otobüs bileti alıp İstanbul’a gittik.

İstanbul’a vardığımızda babalarımızın tam olarak nerede olduklarını bilmiyorduk. Yalnızca Beyoğlu Bursa Sokağı’nda olduklarını biliyorduk. Oraya gidene kadar birçok zorluk yaşadık. Bursa Sokağı’na vardığımızda babalarımızla karşılaştık. Bizi görünce çok kızdılar. “Annenizi, köyü bıraktınız; hayvanlar ne olacak?” diye hesap sordular. Ama biz dönmeye niyetli değildik. Geceyi babalarımızın kaldığı mağazalarda geçirdik. O zamanlar yatacak yer yoktu. Mobilyacı, buzdolabı, piyano mağazaları vardı. Gece saat 9’dan sonra mağazalarda yatarlardı. Biz de onlarla beraber yatmaya başladık.

Bir gün babamın kaldığı mağazanın karşısında Bol Kepçe isimli bir lokanta vardı. Lokantanın sahibi babama demiş ki: “Oğlun çok küçük, yazık. Onu işe alırım, yatacak yeri de veririm.” Babam da bu teklifi kabul etti. Ertesi gün beni lokantaya götürdü. Küçük bir ranza verdiler. Görevim bardakları yıkayıp raflara yerleştirmekti. İki ay boyunca bu işi yaptım. Daha sonra “Okuma yazman var mı?” diye sordular. İlkokul mezunu olduğumu söyleyince beni komiliğe aldılar.

Çok zor bir işti. Sabah 6’da başlıyor, gece 10’a kadar çalışıyorduk. Haftada bir gün izin vardı; onda da hamama gidip yıkanırdık. Geri kalan günler, sürekli çalışıyordum. Sonra garsonluğa, ardından yöneticiliğe geçtim. Divan Otel, Şamdan gibi Türkiye’nin en iyi restoranlarında çalıştım. 25 yıl hizmet sektöründe yer aldım.

25 yıl sonra hayallerimizi gerçekleştirmek için bir grup arkadaşımla kendi restoranımızı açmaya karar verdik. İlk şubemizi Levent’te açtık. Restoranımızı sade ve modern bir şekilde tasarladık. Tahta sandalyeler, taş masalar kullandık. Ürünlerimizi kaliteli ve günlük hale getirdik. İnsanları rahatsız etmeyen bir kebap kültürü oluşturduk. Şu an Türkiye’de ve yurtdışında toplam 36 şubemiz var.

Türkiye’nin en önemli isimleri bizi tercih etti. Gorbaçov, Clinton ailesi, Jack Nicholson ve daha niceleri… Hayalim, çocuklarıyla gelen müşterilerimin bir gün torunlarıyla da gelmesi. Hikâyelerimiz olmadan başarı mümkün değil. Bu yüzden hikâyeler yazmaya devam ediyorum.

Kaynak: https://youtu.be/4I9o1PqzQtM?si=-2CtYvnnabteuu0x

DAĞ KÖYÜNDEN DÜNYA MARKASINA: 52 YILLIK BİR BAŞARI HİKÂYESİ
Yorum Yap

Yorumlar kapalı.