II. Dünya Savaşından elde edilen acı tecrübeler ışığında, başat ülkeler yirminci yüzyılda hedeflerini hayata geçirmek için “Vekalet Savaşı” olarak nitelendirilen yeni bir kavram ortaya attılar.
Vekalet savaşları Soğuk Savaş döneminde özellikle nükleer silahlanma yarışının düşüşe geçtiği dönemde ABD ve Sovyetler Birliği arasındaki küresel güç rekabetinin bir parçası olarak ortaya çıkmış bir kavramdır. Karl Deutsch vekalet savaşı kavramını, iki güç arasındaki uluslararası çatışmanın uzantısı olarak üçüncü bir ülke topraklarında bu ülkedeki iç problemler üzerinden ve yine bu ülkenin insan gücü, kaynakları ve topraklarını kullanarak yürütülen savaş hali olarak tanımlar. Vekalet savaşlarında büyük güçlerin rolü, üçüncü ülkedeki iç çatışmada taraflardan birini destekleyerek, kendi küresel güç rekabetleri çerçevesinde sürdürdükleri politika ve stratejilerini yansıtmaları ve küresel rakiplerinin bu ülke üzerinde destekleri taraf ile hakimiyet kurmasına engel olmaya çabalamalarıdır.
İşte PKK olarak adlandırılan ve tüm dünya tarafından terör örgütü olarak tanınan örgüt de bu kurgu çerçevesinde, vekil olarak atanarak kendisine biçilen rolü oynadı.
Terör örgütünün geçmişine çok girmeden örgüt elebaşının yakalanmasına giden süre ve sonrasına hızlıca bir göz atacağız birlikte.
Türkiye ile Suriye arasında 22 Ekim 1998’de yapılan Adana Mutabakatı ile Suriye Devleti’nin PKK’ya verdiği desteğin kesilmesi ve Öcalan’ın Suriye’den çıkarılması sonrasında terör örgütü etkinliğini artırma arayışına girmiştir
22 Ekim 1998 ile 16 Şubat 1999 arasında pazarlık ve sürek avı süreci yürütülmüş ve 16 Şubat 1999 tarihinde dönemin Başnakanı Bülent Ecevit tarafından basına yapılan “Bu sabaha karşı saat 03.00’ten itibaren bölücü terör örgütü PKK’nın başı Abdullah Öcalan Türkiye’dedir” açıklaması sonrası terör ile mücadele de terör örgütünün yöntemleri de şekil değiştirmeye başlamıştır.
Bu kapsamda; Nisan 2002’de gerçekleştirilen PKK’nın 8. Kongresi’nde (Kürdistan Özgürlük ve Demokrasi
Kongresi/KADEK 1. Kongresi) sözde yönetim kadrosu tarafından, örgüt elebaşının da görüşleri paralelinde Türkiye’nin yanı sıra Irak, İran ve Suriye’de yeni örgütlenmelere gidilmesi yönünde karar alınmıştır.
Alınan kararların hemen arkasından da terörist başı Öcalan’ın talimatları ve örgütün hedefleri doğrultusunda Suriye’de varlığını devam ettirmek amacıyla 17 Ekim 2003’te Partiya Yekitiya Demokrat/Demokratik Birlik Partisi’ni (PYD) kurulmuştur
Bu doğrultuda 2002 yılı Nisan ayında KADEK (Kongreya azadî û Demokrasiye Kurdistanê / Kürdistan Demokrasi ve Halk Kongresi), 2003 yılı Kasım’ında KONGRA/GEL ve 2005 yılı Mart ayında KKK (Kürdistan Demokratik Konfederalizmi) adlı yeni bir yapılanmaya gittiklerini duyurarak, KKK’nın kuruluşunu ilȃn etmiştir. Mayıs 2007 yılında ise yine bu yapılanmasında da değişikliğe giderek kuruluşundaki “Birleşik Bağımsız Kürdistan” hedefine ulaşmak maksadıyla KCK (Kürdistan Topluluklar Birliği) yapılanmasına gidilmiştir.

(İçişleri Bakanlığının 2017 yılında yayımladığı Örgüt Şeması)
KCK Sözleşmesini esas alan bu terör yapılanması içerisinde; sözde yasama, yürütme, yargı organlarını bulunduran, başkanlığını hali hazırda hapishanede bulunan Abdullah Öcalan’ın yaptığı ve bir tanesi Avrupa olmak üzere 4 farklı ülkede var olmayı hedefleyen birleşik devlet yapılanması yer almaktadır. KCK yapılanması, PKK Terör Örgütünün çatı yapılanması olup ideolojik temelinde terör örgütü kurucusu tarafından ortaya atılan fikri yapı yer almaktadır.
Temel olarak ortaya atılan temel tez; Türkiye, İran, Irak ve Suriye ile terör örgütü destekçilerinin yaşadığı diğer bölgelerin Kürdistan olarak adlandırıldığı, sözde Kürdistan’da yaşayan terör destekçilerinin siyasi sınırları sorun etmeden kendi demokrasilerini kurmak, ayrıca Suriye, İran, Irak ve Türkiye’de oluşturulacak sözde yönetimlerin birleşerek üst konfederalizmi oluşturduğu bir yapılanma biçimi olarak açıklanabilir.
Terör örgütü 2007 yılı itibariyle kendisiyle bağlantılı ve uzantısı olan bütün silahlı ve siyasal yapılanmaları, KCK (Kürdistan Topluluklar Birliği) adı altında bir araya getirerek hedef ülkeler; Suriye, İran, Irak ve Türkiye’deki mevcut devlet yapısını yıpratmayı, nihayetinde Bağımsız Kürdistan Devleti kurmayı hedefleyen bir terör örgütüne evrilmiştir. Terör örgütü KCK yapılanmasıyla; Suriye’de PYD ve onun silahlı kanadı YPG, İran’da PJAK, Irak’ta PÇDK ve Türkiye’de PKK adı altında faaliyetlerini yürütmektedir
Bu yapılara baktığımızda;
- İran Ayağı PJAK (Kürdistan Özgür Yaşam Partisi-Partiya Jiyahe Azade Kürdistan)
2004-2009 yılları arasında, ABD’nin İran’a yönelik müdahale beklentisi çerçevesinde İran’da silahlı eylemlerini artıran PJAK, 2010 yılı itibarıyla söz konusu beklentinin karşılık bulmaması ve aynı zamanda İran’ın sert askerî operasyonları sonucunda ateşkes ilan etmek zorunda kalmıştır. Bu durum, örgüt içerisinde özellikle İran yanlısı kanadın yeniden güç ve etkinlik kazanmasını sağlayan bir zemin oluşturmuştur.
2011 yılı sonrasında şekillenmeye başlayan yeni denklemde PKK; İran’ın, bölgesel rakip olarak algıladığı Türkiye’ye karşı yoğun desteğini almaya ve Irak’ta KDP’ye karşı İran tarafından dengeleyici bir unsur olarak öne çıkarılmaya başlamıştır. Bu durum, İran ve PKK arasındaki karşılıklı bağımlılık ilişkisinin gelişmeye başladığı bir süreci ortaya çıkarmıştır. 2016 sonrasında ise ilişkiler çıkar odaklı olarak evrilmeye devam etmiştir.
- Irak Ayağı PÇDK (Kürdistan Demokratik Çözüm Partisi-Partiye Çaresera Demokrati Kürdistan)
PÇDK’nın hedef ve faaliyetlerine ilişkin olarak yapılan açıklamalarda; merkezinin Irak’ın kuzeyi olarak belirlendiği, parti çalışmalarının Irak’ın kuzeyinde yoğunlaştırılacağı, “demokratik bir Irak’ta özgürlükçü federe sisteminin” amaçlandığı, Avrupa alanında, siyasal ve diplomatik çalışmaların temsilciler aracılığıyla yürütüleceği belirtilmiştir.
PÇDK kuruluşunun hemen ardından HBN (Hezen Bergiri Neteweyi-Ulusal Savunma Birlikleri) adı altında silahlı örgütlenmesini kurmuş, daha sonra bu ismi Partizan Çözüm Kuvvetleri olarak değiştirmiştir. Ancak ABD’nin Irak’a müdahalesiyle birlikte Saddam rejiminin devrilmesi, Irak kuzeyinde KDP ve KYB’ye inisiyatif tanınması, ulusal basında Irak’ın kuzeyindeki PKK’ya ait silahlı unsurların silahsızlandırılması yönünde ABD tarafından yapılan açıklamalar üzerine PÇDK silahlı faaliyetlerini durdurduğunu açıklamıştır.
- Suriye Ayağı PYD (Demokratik Birlik Partisi-Partiya Yekitiya Demokratik)
Suriye’de faaliyet gösteren Demokratik Birlik Partisi (PYD) Türk Dışişleri Bakanlığı tarafından “PKK/KCK terör örgütünün Suriye uzantısı PYD terör örgütü” olarak tanımlansa da pek kabul gören bir husus değil maalesef
Arap Baharının coğrafyada yararttığı karmaşadan payına düşeni alan Suriye’de, iç savaş çıkmış ve söz konusu karmaşa ortamından yararlanmak isteyen terörist örgütler de dahil olmaya başlamıştır. Aynı zamanda Rusya/İran bloğu BAAS yanında yer alırken, ABD ise terörizmle mücadele bahanesiyle Suriye sahasına girmiştir. Suriye’de barışçıl demokratikleşme talepleriyle başlayan siyasi süreç son derece karmaşık bir kaos ortamına dönüşmüştür
Suriye’de Arap Baharı sürecinde gelişen ve otoriter bir azınlık rejimi olan BAAS rejimini hedef alan muhalefet ve direniş hareketi, IŞID’ın ve PKK’nın Suriye’de devreye sokulmasıyla başka bir mecraya taşınmıştır. Rusya/İran bir yanda ABD ve İngiltere diğer yanda Suriye’ye ISID’şa mücadele görüntüsü altında müdahale etmişlerdir. Aynı zamanda her iki blok da PKK’ya Suriye’de yeni bir meşruiyet zemini ve siyasi/askeri hareket alanı yaratmışlardır. PKK’nın tüm dünyada terörist örgüt olarak tanınması nedeniyle oluşan zayıflık, PKK’nın Suriye’de PYD adıyla ön plana çıkartılmasıyla giderilmeye çalışılmıştır. ABD stratejik bir hamle ile PYD ve onun askeri kanadı YPG’nin PKK’dan ayrı bir örgüt olduğu ve Suriye’de DEAŞ’la mücadele eden en önemli güç konumunda bulunduğu tezini müttefiklerinin çoğuna kabul ettirmiştir. Bu şekilde PKK’nın PYD şeklinde reenkarnasyonu sağlanırken PKK’ya askeri ve operasyonel eğitim yardımı yapılabilmesinin de önü açılmaya çalışılmıştır.
PKK, 2012 yılından itibaren Baas Rejimi’nin bölgeden çekilmesi sonrasında bölge üzerinde tam kontrolü sağlamıştır. 2014 yılında ise Afrin Kantonu adı altında sözde özerk yönetim ilan eden örgüt, Şubat 2016’da Tel Rıfat’ı da ele geçirmiş ve Halep’e doğru uzanmıştır . PKK’nın 2016 yılından itibaren stratejisi Afrin’den batıya, Münbiç’ten doğuya ilerleyerek tüm kuzey Suriye’yi kontrol altına almak olmuştur. Bu dönemde PKK, ABD tarafından DEAŞ’la mücadele görüntüsü altında Suriye’nin kuzeyinde devletleşme sürecine sokulmuştur.
Terörün Meşrulaştırılması Süreci
Buraya kadar PKK’nın kendisine meşrutiyet yaratmak adına KCK’ya evrilmesi ve KCK’nın resmi yapılanmasını anlatmaya çalıştım. Şimdi gelelim Suriye’de kabuk ve şekil değiştirilerek kurgulanan yeni oyuna yani Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ye”
Konu hakkında fazla yoruma gerek yok çünkü; Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) nasıl oluştuğuna ve adının nasıl belirlendiğine dair dönemin ABD Özel Kuvvetler Komutanı Orgeneral Raymond Thomas’ın anlattıkları konuyu özetliyor.
ABD’nin önemli düşünce kuruluşlarından Aspen Enstitüsü’nün Colorado eyaletinde gerçekleştirilen yıllık güvenlik toplantısında konuşan Thomas şunları söylüyor;“Onlar kendilerine resmi olarak YPG diyorlardı ki Türkler, bunun PKK ile aynı olduğunu söylüyor ve ‘Benim terörist bir düşmanımla muhatap oluyorsunuz, bunu müttefik olarak nasıl yapabilirsiniz’ diyordu. Biz de bunun üzerine onlara (YPG) isimlerini değiştirmeleri gerektiğini söyledik. Mesela, YPG dışında kendinizi nasıl adlandırmak istersiniz? Bir gün sonra adlarının ‘Suriye Demokratik Güçleri’ olduğunu ilan ettiler. Adlarının ortasına ‘demokratik’ ifadesini koymalarının zekice bir hamle olduğunu düşündüm. Bu, onlara bir miktar itibar sağladı.”
Raymond Thomas’ın ağzından dökülen bu sözler Türkiye’nin KCK-PKK-PYD-YPG bağının, SDG ile devam ettiğini tezlerini güçlendiriyor olsa da ;SDG’yi Türkiye haricinde terör örgütü olarak gören ülke yok.
Amerikan yönetimi dahil Batılı ülkeler YPG, PYD ve SDG ile açıktan temas kuruyor ve bir çok ülke bu örgütlerin temsilcileriyle resmi görüşmeler yapıyor.
Diğer taraftan; 2015 yılında SDG ‘nin kurulması ile adı duyulmaya başlayan Mazlum Kobani’nin terörist başı ile çekilmiş eski fotoğrafları ile geçmiş dönemde PKK/KCK/PDY/YPG kadrolarında aldığı görevler de SGD ile KCK/PKK arasındaki bağı net olarak göstermektedir.


Bu bağdan daha önemlisi; Trump’ın Barış Pınarı Harekâtı’nın başladığı gün Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yazdığı ve 16 Ekim’de basına sızan mektubunda yer verdiği şu ifadelerdi;
“Sorunlarınızın bazılarını çözmek için çok uğraştım. Dünyayı yüzüstü bırakmayın. Harika bir anlaşma yapabilirsiniz. General Mazlum sizinle müzakere etmek istiyor ve daha önce vermedikleri bazı ödünleri vermeye niyeti olduğunu söylüyor. Size güvenerek, (Mazlum Kobani’nin) bana yazdığı, elime yeni ulaşan mektubu da ekliyorum.”
Bu ifadelerden de anlaşılacağı üzere SDG’nin meşru bir yapı olarak görülmesine yönelik başta ABd olmak üzere ciddi bir çaba sarf edilmektedir.
Suriye’de yaşanan yönetim değişimi sonrası ise meşru ilan edilen yönetimin SDG ile yaptığını ilan ettiği anlaşma da SGD’nin meşrulaştırılması adımları içerisinde en önemlilerinden birisini teşkil etmektedir
Suriye Petrol Bakanlığı Sözcüsü Ahmed Süleyman yaptığı açıklamada Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) denetimindeki bölgelerden çıkarılan petrolün Şam’daki merkezi hükümete satılmaya başlandığını söyledi.
Rûdaw’a konuşan Suriye Petrol Bakanlığı Sözcüsü Ahmed Süleyman, konuyla ilgili şunları söyledi:
“Suriye hükümeti, Özerk Yönetim’den günlük 15 bin varil petrol alacak. Özerk Yönetim ile Suriye Hükümeti arasında petrol konusunda anlaşma sağlandı. Humus ve Banyas rafinerilerine günlük 15 bin varil petrol ulaştırılacak. Petrol, tankerlerle Humus ve Banyas rafinerilerine gönderilecektir.”

Şimdi gelelim konunun en cab alıcı noktasına;
Terörist Başı’nın 27 Şubat 2025 tarihli mektubunda yer verdiği ;
Varlığı zorla sona erdirilmemiş her çağdaş cemiyet ve partinin gönüllü olarak yapacağı gibi devlet ve toplumla bütünleşme için kongrenizi toplayın ve karar alın; tüm gruplar silah bırakmalı ve PKK kendini feshetmelidir. Ortak yaşama inanan ve çağrıma kulak veren tüm kesimlere selamlarımı iletirim.“
ifadesine.

Öncelikle tanınan ismi PKK, sonra da meşru zemin aramak üzere evrildiği ve yukarıda şemasını paylaşmış olduğum KCK yapılanması çerçevesinde silah bırakmaya çağrılan grupların; Irak’da silahlı gücü olmayan PÇDK, İran’da aktif olarak faaliyet gösteremeyen PJAK, Türkiye sınırlarında eski gücünden çok uzak olan PKK ve Suriye’de SDG’ye evrilerek bağını koparan ve sadece siyasi bir komite olarak kalan PYD olduğu görülmektedir.

Diğer taraftan SDG lideri Mazlum Abdi’nin Abdullah Öcalan’ın yapmış olduğu çağrıya ilişkin olarak “PKK’ya yöneliktir, bizi kapsamaz” seklindeki açıklaması, Suriye yönetimi ile ticari anlaşma imzalayarak da bu yolda çok önemli bir adım atmış, PKK ile diretk olarak bağı olan ve aynı felsefe çerçevesinde hareket eden SDG’nin meşrulaşmasının önünü açmaktadır.
Bir önceki Trump yönetimi döneminde Türkiye’ye yazılan mektup da göz önüne alındığında; önümüzdeki dönemde karşılıklı atılacak adımlar ile çok zor ve çetin bir satranç oyunu izleyeceğimiz aşikardır.
Yorumlar kapalı.