Tarihin her döneminde vardı onlar.
Sözleri baldan tatlı, niyetleri zehirden koyuydu.
Gülümseyen yüzlerinin ardında, bir yalanın bin maskesi saklıydı.
Bugün televizyonlarda, eskiden tuvallerdeydiler.
Luca Giordano’nun 17. yüzyılda yaptığı “Yalan Alegorisi” adlı tablosunda, başı taclı bir kadın elinde ayna tutar, yüzünde ise bir maske…
Ayna, başkalarına gösterilen çarpıtılmış dünyayı simgeler. Maske, sahte kimlikleri…
Arka planda ise kaos vardır: Gerçek yere düşmüştür. Üstünde yalan yükselir.
Bugün ekranlara baktığınızda başka ne görüyorsunuz?
Bir başka “ayna” sunuluyor hepimize.
Bazen bir köşe yazarı, bazen bir televizyon yorumcusu, bazen şaklaban bir karakter:
Hakikatle arası bozuk, ama maskeyle dost.
Rasim Ozan gibi figürler işte bu maskeyi takar.
Toplumu yönlendiren bir akıl gibi görünürken aslında tek yaptığı sahneye çıkıp yalanı sıradanlaştırmaktır.
Yalancıyı konuşturan düzen, susturduğu gerçeği gömer.
Ama ne demişti Tiepolo’nun fırçası?
“Zaman her yalanın örtüsünü kaldırır.”
Tarih, unutmayanların defterinde yazılır.
Ve her devrin bir ressamı vardır.
Birileri yalanı süslerken, birileri gerçeği hatırlatır.
Kimi fırçayla, kimi kalemle…
Yorumlar kapalı.