featured
  1. Haberler
  2. Serbest Kürsü
  3. ÇALANLARIN FELSEFESİ

ÇALANLARIN FELSEFESİ

Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Toplumda idealleri uğruna ölenlerin felsefesinden hareketle, çalanların felsefesini anlamaya çalışmak oldukça zordur. Osmanlı’nın son döneminde yetişmiş bilim insanlarından, Cumhuriyet döneminde de fikirleri etkili olan İsmail Hakkı Baltacıoğlu, ilk neşrini 1922 yılında İstanbul’da yaptığı “KALBİN GÖZÜ” adlı eserinde “Ölenlerin Felsefesi” başlığı ile kaleme aldığı yazısında; “Bir ideal uğruna yaşayan ve can veren insanlar ölümsüzdür.” İfadelerini kullanmıştır. Baltacıoğlu bu yazısında Çanakkale savaşında vatan, bayrak ve din aşkına sorgulamadan 15 yaşında ölümün kollarına kendini atan ve Şair Gökyay’ın “Bu Vatan Kimin” şiirinde ifade ettiği;

Bu vatan

“İleri atılıp sellercesine,

Göğsünden vurulup tam ercesine,

Bir gül bahçesine girercesine,

Şu kara toprağa girenlerindir.”

Dizesinin hakkını verenleri, tereddütsüzce ölüme götüren ana temayı ararken bulduğunu düşünceyi ifade etmek için yazmıştır. Türk tarihi boyunca her dönemde milletimiz büyük ideallere sahip olmuştur. Milletimizin tüm bireyleri bu idealler uğruna verebilecekleri her şeyi vermişler, verecek candan öte bir şey kalmayınca da canlarını vermişlerdir. İşte tam bu noktada ölenlerin felsefesi ön plana çıkmaktadır. Başka toplumların insanları para, kadın, şan ve şöhret peşinde koşarken Türk Milletinin mensupları hep idealleri peşinde koşmuş sorgulamadan bu idealler uğruna canlarını vermişlerdir. Milletimizin idealleri yeri gelmiş; “KIZIL ELMA” ile isim bulmuş, yeri gelmiş “İLAHİ KELİMETULLAH” olmuş, yeri gelmiş “TURAN” olmuştur. Türk milleti her zaman iyiye güzele ve doğruya yönelmiştir.Bu idealler uğruna ölenlerin felsefesi aklı aşan kâinatın bütünü üzerinde kuşatıcı bir görüş sahibi olan, benzerine ender rastlanan bir felsefedir. Toplumlar için esas gerçek güçte bu güçtür.

Cumhuriyetin ilk yıllarından başlayarak güçlü bir şekilde iktidara gelen her siyasi parti ya da siyasi ideolojilerin hepsinin bir ideali olmuştur. Cumhuriyetin kurulmasıyla birlikte “Muasır Medeniyet Seviyesine Ulaşmak” bir ideal olarak alınmış ve M. Kemal hayatta iken milletçe bu ideal uğruna çok fedakarlıklar yapılarak çok hızlı yol alınmıştır. Muasır medeniyet seviyesine ulaşmada uçak fabrikası kurulup üretime geçirme işlemine kadar gelinmiştir. M. Kemal’den sonra ki yönetim dönemi her ne kadar, Milli Şef Dönemi olarak isimlendirilse de gayri milli ve gayri dini ne kadar yönetimsel davranış varsa hepsi sergilenmiş ve milletimize bir ideal gösterilmediği gibi var olan idealleri de ellerinden alınmıştır. İdealsiz toplumda madde ön plana çıkmış, maddenin ön plana çıkmasıyla çalanlar gündeme gelmeye başlamıştır. Günümüzde, dededen beri siyasetle uğraşan Trakya bölgesinden bir siyasetçimizin o dönemin çalmasıyla elde edilmiş olan deden kalma iş hanı ve kirası milyonları bulan dükkanları, Ankara Atatürk Bulvarı üzerinde HAS altına kiralanmıştır. Demokrat Parti döneminde halka sunulan ideal; hayata ve insana kıymet veren ve Milletimizin tahrip edilen milli ve manevi değerlerinin iyileştirilip tahribattan kurtarılması olmuştur. Lakin Demokrat Parti’nin her mahallede bir milyoner çıkarma projesiyle yeni çalanlar ortaya çıkmış ve değişik bahanelerle demokrasi, haramilerin baskınına uğramıştır. Demokrat Parti sonrası dönemde ülkemizde hızla siyasi ve politiktik bir ayrışma baş göstermiş, toplumsal ideallerden milletimiz uzaklaştırılmış, fraksiyonel fikirlerle yapay idealler oluşturulmuş ve beş bin yıllık kültürel geçmişi olan, seksen yıl önce varlık yokluk mücadelesinden çıkan bir halk; bu politik, yapay, köksüz ve fraksiyonel ideallerle birbirine düşman edilmiştir. Bu yanlışlar içinde bile ölenlerin felsefesi devreye girmiş, idealleri uğruna ölerek ölümsüzleşen insanlar olmuştur; Deniz Gezmiş, Mustafa Pehlivanoğlu, Erdal Eren, Velican Oduncu, Halil Esendağ ve Selçuk Duracık isimleri bu ölümsüzleşen insanlara örnektir. 12 Eylül 1980 darbesi ile Türk Milleti gayri milli ve gayri dini olan en büyük harami baskınına uğramış ve ömrünün baharını zindanlarda geçiren ideal sahibi insanlarını harcamış tamda bu aşamadan sonra gençlerimiz önce apolitikleştirilmiş, hemen akabinde de tüm Türk Milleti idealsizleştirilmiştir. Bu dönemden sonrası hep çalanların devri olmuş ama çalanlar hangi felsefe ile çalmıştır. Bir Başbakan çıkmış “benim memurum işini bilir.” Diyerek bir çalma felsefesi oluşturmuş, başka bir Başbakan uluslararası ticari antlaşmalarla (Mavi Akım) çalmasını gerçekleştirmiştir. Bir Cumhurbaşkanı çıkmış, sözüm ona dürüstlük ve hukuk adına Anayasa kitapçığını ülkenin en saygın siyasetçilerinden olan Başbakana fırlatarak ülkeyi küresel çetelere soydurmuştur. İşin özü, büyük harami baskınından sonra çalanların iktidarı alenileşmiş, her siyasi parti lideri öldükten sonra, efrad-ı iyali mal kavgasına düşmüş ve gizlice çaldıklarını düşündükleri tüm çalınanlar gün yüzüne çıkmıştır. Tüm bu sürecin uzantısında kokuşmuş toplumsal yapı içinde Rahmetli Necmettin Erbakan Hoca’nın rahle-i tedrisinde yetişmiş olanların kurduğu bir parti Millete umut kaynağı olmuş ve toplumda geçici de olsa bir ideal oluşturmayı başarmıştır. Reklamları farklı, söylemleri farklı, davranışları farklı, samimiyetleri farklı olmuş bu farklılık ve söylenenler Türk Toplumunun kadim ideallerini canlandırmış; “KIZIL ELMA”, “İLAHİ KELİMETULLAH”,“TURAN” idealleri konuşulmaya başlanmıştır. “Muasır Medeniyet Seviyesine Ulaşmak”  ideali, heykelcilerin elinden kurtarılarak gerçekleşmiş ve TÜRK adı uzaya yazılmış, mazlum coğrafyalarda Türk beklenen ve özlenen kurtarıcı olmuştur. Lakin 15 Temmuz da ki hain girişim Milletimizin her türlü kutsala duyduğu saygıyı yitirtmiş ve ideallerimizi, ümitlerimizi söndürmüştür. Bu durumun neticesinde kimse suçu birbirine atmasın iktidarı da muhalefeti de bu hain yapıyla zamanında kol kola olmuş sonradan inkâr yoluna gitmişlerdir. Ne kadar inkâr ederlerse etsinler Üstat Sezai Karakoç’un dediği gibi bu iktidar ve muhalefet;

“Sanıyorlar ki biz sussak mesele kalmayacak halbuki, biz sussak tarih susmayacak tarih sussa, hakikat susmayacak. Vicdan azabından kurtulsalar, tarihin azabından kurtulamayacaklar, tarihin azabından kurtulsalar, Allah’ın gazabından kurtulamayacaklar.”

Çalanların felsefesinde zirve FETÖ ile görülmüştü. Öyle çalma yöntemleri ve felsefesi geliştirmişlerdir ki Ünlü İtalyan düşünür, Niccolò di Bernardo dei Machiavelli, mezarından kalkıp bunların çalma felsefelerini görse, ben Niccolo Machiavelli, Makyevalizm’i anlamamışım derdi.

İdeallerinden kopan siyasi iktidarın mensupları yeni dünya düzenini sadece maddiyattan ibaret gören bir felsefeyle hareket etmeye başladılar. Zannettiler ki madden güçlü olunca her yönden güçlü olacaklar. Oysa gerçek güç ve kuvvet madde kuvvetinde değil, mânâ kuvvetindedir. Hakikatin aslı ise bu mânâ kuvvetinin hiçbir maddî karşılıkla ölçülemez olmasıdır. Maddeci düşünce yaklaşımları hayatı dondurur ve durağanlaştırır, oysa ruh ve hayat sahası bir imkânlar sahasıdır. Hayat her an yeni bir oluş tazeliği içerisinde dinamik bir sistemdir. Maddeye yönelen insan hayatın dinamizmi içinde her an gerçekleşen oluşu ve tazeliği yakalayamaz. Ne yazık ki iktidarın kifayetsizler ordusundan oluşturulan yönetim ekibi (siyasetçi ve bürokratlar) çalma felsefeleriyle kâinatın üzerinde olan kuşatıcı gücü göremeyecek derecede madde hırsına yöneldiler ve kendilerinin çalma felsefesini oluşturdular.

Yaptığı eylemi vicdanına açıklayıp kabul ettiremeyen hiçbir insan suç işleyemez. Çünkü normlar hiyerarşisinde anayasanın bile varlık sebebi vicdandır. Bundan dolayı siyasetin ve bürokrasi içinde çalanlarının felsefesinin merkezinde olan idea vicdanlarına kabul ettirdikleri düşüncedir.

Bu düşüncenin içinde; çalıyorum ama ben çok becerikli, kabiliyetli, çalışkan, fedakâr biriyim, çalışma hayatımda mesai gözetmiyorum, üst yöneticilerin gereksiz kaprislerini çekiyorum, aileme ve çocuklarıma ayıracağım zamanı devlet işlerine ayırıyorum, bu üstün yeteneklerim ve fedakarlıklarım karşısında devletten aldığım maaş ne ki? Bundan dolayı çaldığım benim hakkım, bana haram değil fikri birinci olarak yer almaktadır. Çalanların felsefesinde ikinci düşünceyi FETÖ merkeze almıştır. Fetö’nün merkeze aldığı ikinci düşünce ise sen kendin için çalmıyorsun, çaldıklarınla himmette bulunacaksın biz o gelirle dünyanın her yerinde hizmet edeceğiz, onun için sen bulunduğun makam ve mevkinin sana sağladığı imkanlar nispetinde çalabildiğin kadar çalmalısın, şeklinde Makyavellist bir yaklaşım söz konusudur. Bu düşünce Fetö sonrasında bürokrasi ve siyaset içinde olan muhafazakâr kökenli insanların çalma felsefelerinin temelini oluşturmuştur. Çalıyorum ama çaldığımdan da gerekli yerlere yardımlarımı yapıyorum söylemlerine başlanmıştır. (Özellikle şu an aktif görevde olan birçok siyasetçi ve bürokratın isimlerini vererek bunu örneklendirebiliriz ama tövbe kapısının güneş batıdan doğuncaya kadar açık olduğunu hatırlatmakla yetineceğiz.). Adi hırsızlar içinde yazabileceğimiz felsefi düşünceler var ama o başka bir yazımızın konusu olsun.

İşin esasında, Khaled Hosseini’nin UÇURTMA AVCISI kitabında yazdığı gibi “Şimdi, kanunlar ne derse desin, yalnızca bir günah vardır, tek bir günah. O da hırsızlıktır. Onun dışındaki bütün günahlar, hırsızlığın bir çeşitlemesidir. Ne demek istediğimi anlıyor musun? Bir insanı öldürdüğün zaman, bir yaşamı çalmış olursun. Karısının elinden bir kocayı, çocuklarından bir babayı almış olursun. Yalan söylediğinde, birinin gerçeğe ulaşma hakkını çalarsın. Hile yaptığın, birini aldattığın zaman doğruluğu, haklılığı çalmış olursun.”

Bir toplumda çalanların felsefesinin hiç olmaması için öncelikle toplumsal idealler olmalıdır. Bu toplumsal idealleri iktidarıyla muhalefetiyle siyasetin içindekiler oluşturmalıdır. Şayet bir toplum ilk vatan edinirken ya da devlet kurarken sahip olduğu ideallerden ve dinamizminden uzaklaşırsa o toplumda çalanların felsefesi hakim olur. Milletimizin kültüründe olan yüce değerlere hayatta iken yürekten inanarak ve bu inancın gereğini yaparak yaşayan ve yaşayacak bireyler yetiştirmeliyiz. Bunun için, ahlâk ve dini temsil eden veliler ve müçtehitler, inancı, hayatın içine sokan, hayatla barıştıran ve bütünleştiren şahsiyetler olmalıdır. Bu şahsiyetler insanlara örnek olmak suretiyle; daima; iyiyi, doğruyu ve güzeli göstermelidirler.

Hasılı kelam; Vatanı için canını verenlerin felsefesinden, vatan için çalışıyorum diyerek kendi için çalanların felsefesine evrilmiş bir toplumda kimse suçlu aramasın çünkü herkes suçlu….

                                                                                                                                   Müellif

                                                                                                                                  Nigâhban

ÇALANLARIN FELSEFESİ
Yorum Yap

Yorumlar kapalı.