Bugün bir haber okudum.
“Suvla Şarapları’nın kurucusu Selim Zafer Ellialtı, eşiyle gittiği restoranda kendi ürettiği bir şarap sipariş etti. Hesap 3.300 lira geldi. Araştırdığında o şarabı restorana 260 liradan sattığı ortaya çıktı” (Vahap Munyar).
Mekânı düşünüyorum da… Altın varaklar, altından çatallar, bıçaklar ve tabaklar. Gümüş kadeh ve şamdanlar… Severiz bu tarz şeyleri. İhtişamlı sunumlar… Denizin ortasında gibi hissediyorsunuzdur herhalde. Mekân bu şekilde galiba.
Şarabı açalım; o mekân da 100 yıl hızlı yıllandırılmıştır, patron bilmiyordur herhalde. O sunum… Ah ah, bir de hizmet bedeli kesilmesin mi? Roma, Paris, Manhattan’daki mekânlar bile Türkiye’deki restoranların eline su dökemez.
Şimdi aklıma, amcamın tarlada 1 liradan satamadığı karpuzları marketten kilosunu 10 liraya nasıl aldığım geldi.
Belki de restoran sahibi de zarar ediyordur. Sonuçta personel gideri, hava gideri, su gideri, kanalizasyon gideri…
Hizmet parası da vermezsek olmaz. Fatura biraz kabarmış. Olsun canım, ne olacak, aslında hakkı 5.000 olmalıydı.
Neticede ayda 1 ev, bir araba parası kazanılamayan iş de yapılmaz aslında.
Çok da uzatmayayım, yazıma da vergi çıkmasın.
“Doğrular çoktan bitti, ‘the end’ canım.”
Yorumlar kapalı.