featured
  1. Haberler
  2. Gündem
  3. Tarihta Ufak Bir Yolculuk “Lale Devri”

Tarihta Ufak Bir Yolculuk “Lale Devri”

Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Osmanlı’nın ordu ve bürokrat yapısı biraz karmaşık olduğu kadar, net kurallar çerçevesinde bir disinlin içerisinde yürütüldüğü için de dejenere edilene kadar kusursuz bir mekanizma gibi çalışmıştır.

İlk sistem çok kusursuz işlediği için tüm sistem yerine sadece kısıaca yeniçeri ocağından bahsetmek istiyorum. İlk olarak Spartalılarda görülen devşirme sistemi, Eflatun tarafından da incelenerek tavsiye edilen bir sistem olarak tarihe geçmiş, sonrasında da Osmanlı bürokrasisi ve askeri yapısının temelini teşkil etmiştir.

Devşirme sisteminin amacı, devletin ordu ve bürokrasisine eleman yetiştirmekti. Bu usulde toplumla herhangi bir organik bağı olmayan sadece padişaha bağlı kul yetiştirmek esastı. Kısaca bu sistemde; siyasal sistemde aristokrasinin oluşmasını önlemek ve sürekli yenilenen, rekabetçi ve bireylerin kendini geliştirmesini zorunlu kılan meritokratik bir elit kadrosunu işbaşında tutabilmek amaçlanmıştır.

Onaltıncı yüzyılın başlarına kadar ordunun temelinin tımarlı sipahiler yani merkez teşkilatı dışından toplanan silahlı güç oluştururken, Celali isyanları sonrası Şehzadelirin İstanbul dışında yönetici olarak atanması uygulamasına ile tımar sahiplerinin silahlı gücünün büyümesi uygulamasın son verilmiştir. Bu kararın doğal sebebi olarak “Kapı Kulu” olarak adlandırılan ve Padişah direkt olarak bağlı bulunan silahlı gücün sayısı artırılmıştır. Devlet bütçesine ağır yük bindiren bu karar, Osmanlı’nın doğal sınırlarına ulaşması, fetih gelirinin azalması, coğrafi keşiflere kaytsız kalınması, sanayi alanında gelişmelere ayak uyduramaması vb sebeplerle vergi gelirinin azalması sonrası sistemin yozlaşmasına sebep verecektir.

1590’da akçenin ayarının yarı yarıya düşmesi yani doğal devalüasyon, pahalılık ve geçim zorluğu sebebi ile huzursuzluklar baş göstermiş ve arkasından da Celali İsyanları başlamıştır. Çözüm olarak taşra teşkilatına gönderilen Kapı kullarının sayısı artması, taşra teşkilatında görevli kapı kullarının ocak kurallarına aykırı hareket etmeleri, gelirlerinin azalmas vb sebeplerle de bir süre sonra bu bozulma merkez teşkilatına sirayet edecektir.

Önce askeri bürokrasi sonra da, zaten çoğunlukla bu bürokrasi içerisinden seçilen kişilerdeki liyakat eksikliği, sistemin temelini teşkil eden meritokratik bir elit kadrosunun yok olmasına, bu da sistemde arızaların oluşmasına sebep verdi.

Diğer taraftan Bektaşiliğin Yeniçeri Ocağındaki etkisi de yadsınamaz bir gerçektir. İlk zamanlarda ocaklara ciddi bir disiplin, savaşma motivasyonu ve kültür birikimi getiren bu inanış, özellikle Pers/Farsi kültür ile yapılan savaşlar sonrası, kişilerin çıkarları doğrultusunda siyasallaştırılarak yeniçerilerin isyana teşvik edilmesinde önemli rol oynamıştır.

Ekonomik sıkıntıya, kültürü, disiplini bozulan ve dini hassasiyeti sebebiyle siyasallaşan, isyana teşvik yada iç çatışmalar için gerekli zemini hazırlanmış bir kapı kulu sistemi de ilave edilince, geriye sadece bu grubun hareketlenmesi için bir bahane aramak kalmıştır.

Diğer taraftan bir de sosyolojik bir gerçeklik vardı ki, o da; Osmanlı kültüründe muhalefet kavramına yer olmadığıydı. Kavramsal olarak otorite olarak adlandırılan Padişaha muhalefet etmek “eşkiyalık” yada “celalilik” olarak addedilmekteydi. Bunun tek istisnası; esasında Padişahın da bir üyesi olduğu Yeniçeri Ocağının memnuniyetsizliğini dile getirmesiydi. Zaman zaman bu memnuniyetsizliği dile getirmek askeri bürokrasi içerisindeki önemli kişilerin canına mal olsa da, 16 yy sonundan 1826’ya kadar geçecek süreçte tek muhalefet Yeniçerilerin Merkez Teşkilatının isyanı olarak görülmektedir.

Bu isyanlarda veya güncel tabiri ile muhalefet çağrılarında gerekçe olarak her zaman ” Ses yükseltmenin Padilaha karşı değil de, vergiler ile halka zulmeden liyakatsiz yöneticilere karşı olduğu” söylenmiş ve isyana güzel bir kılıf bulunmuştur.

Esasında Türk Rönesansının ilk adımı olarak gösterilen ve Lale Devri (1712-1730) olarak adlandırılan dönemde; ilk matbaa kurulmuş ve dini kitaplar haricinde matbuat çoğaltılmış, Avrupa’ya elçiler gönderilerek yeniliklere ayak uydurulması için atılacak adımlar tespit edilmiş ve 18. yy sonuna doğru da bu adımla atılmaya başlanmıştır

Fakar, dönenim Sadrazamı Damat İbrahim Paşa’nın İstanbul Kadısı Zulali Hasan Efendi, Haric Müderrislerinden Deli İbrahim Efendi ve İspirizade Ahmet Efendi gibi üst düzeyli kamu görevlilerini görevlerinden azletmesi üzerine gerginlik için zemin hazırlanmaya başlamıştır. Şimdi geriye sadece bir bahane aramak kalmıştır; o da vergü yükü altında ezilen, enflasyon sebebiyle alım gücü düşen halkın gözü önünde yaşanan sefahat ve Devlet Erkanı’nın sürdürdüğü lüks ve şatafatlı hayat olacaktır.

Bu gelişmeler paralelinde, Lale Devri’nin sona ermesine sebep olacak Patrona Halil İsyanı ile İstanbul’da kısa süreli bir kargaşa yaşanacak ve Başta Damat İbrahim Paşa olmak üzere, bir kaç üst düzey bürokratın da hayatına mal olacak bu kargaşa sonrasında, ateş bir sonrakinde yakılmak üzere köz şeklinde bekletilecektir.

Tarihin en önde gelen özelliğinin olaylardan ders çıkartmak olduğu, içinde bulunduğumuz coğrafya sebebiyle her zaman teakkuzda olmamızın hayati öneme haiz olduğu göz önüne alındığında;

  • Kamu görevlilerinin liyakat esasına göre atanmasına devam edilmesinin, terfi ve atama sisteminde yetkinliğin vazgeçilemez tek husus olduğunun unutulmamasının,
  • Başta asli görevi iç veya dış tehdileri bertaraf etmek olan, ordu ve kolluk güçleri olmak üzere tüm kamu bürokrasisinin amaç birliği felsefesini bozabilecek siyasi, dini veya kültürel akımlar etkisinde kalmaması için gerekli tüm önlemlerin alınmasının,
  • Avrupa ve Asya kıtaları ile Ortadoğu bölgesinde bulunan ülkeler içerisinde en yoğun istihbarat faaliyetinin yürütüldüğü bir ülke olarak, toplumun birlik ve bütünlüğünü bozacak, kurucu değerlere zarar verecek tüm faaliyetlerden kaçınılarak, önleyici tedbirlerin alınmasının,
  • Vergi mükellefi ile vergileri kamu ihtiyacı için harcayan kamu görevlileri arasındaki bağı hiç olmadığı kadar sağlam tesis ederek, katılımcı demokrasinin bir gereği olarak seffaflık, hesap verilebilirlik ve hukukun üstünlüğü ilkelerinin ön planda tutulması için azami özen gösterilmesinin,
  • Pozitif yöndeki değişimler ile gelişmelere ara vermeden, pozitif bilimi klavuz kabul edip ekonomik, bilimsel ve beşeri gelişmeyi hedefleyen adımlara hız verilmesinin,

Türkiye’nin coğrafyada başat bir ülke olmasının önündeki engelleri ortadan kaldıracak en değerli adımları olduğunu değerlendirmekteyim.

Tarihi benzerliklerin, tarihin tekerrür edeceği anlamına gelmediği unutulmadan, olanlardan ders çıkartarak kurucu değerlere ve ortak kültüre istisnasız olarak sahip çıkıldığı, daha müreffeh günlere ulaşmamız dileklerimle,

Kalın sağlıcakla.

Tarihta Ufak Bir Yolculuk “Lale Devri”
Yorum Yap

Yorumlar kapalı.