featured
  1. Haberler
  2. Gündem
  3. Türk Savunma Sanayisinin Üç Evresi, Gelişimi ve Tarihçesi

Türk Savunma Sanayisinin Üç Evresi, Gelişimi ve Tarihçesi

Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

I. Dünya Savaşına kadar kısıtlı, fakat II.Dünya Savaşı sürecinde ve sonrasında hızla gelişen savaş sanayi ve bunun paralelindeki teknolojik gelişmeler dünya üzerinde ciddi bir pazar yaratılmasına sebep oldu,

Toplam dünya ticaret hacminin yaklaşık 20 trilyon dolar olduğu ve bunun yaklaşık 600 milyar dolarının direkt savunma sanayi, tam olarak ölçülemeyen ama en az bu kadar da savunma sanayi için üretilen teknolojilerin diğer faaliyetleri kolaylaştırmak için kullanılmasından (tarımda drone kullanılması, gelişmiş radarların havacılıkta kullanılması vb) oluşan pazardan geldiği dikkate alındığında bu pazarın büyüklüğü daha net olarak anlaşılacaktır.

Konu Anadolu topraklarına geldiğinde; Türk savunma sanayiinin gelişimi ilerlemeci bir karaktere sahip olmaktan öte tarihsel gelişmelere bağlı olarak gelişen ya da gerileyen dönemlere ayrılmaktadır. Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’un fethi için gelişmiş topları döktürmesine kadar gitmeden, savunma sanayindeki atılımları0 üç dönem halinde incelemekte fayda var. Bu dönemler;

  • Osmanlı’nın son döneminde atılan atılımlar,
  • 1921-1947 dönemi sanayi atılımı,
  • 1985-2024 çağdaş savunma sanayi yapılanması dönemi,

olarak adlandırılır literatürde.

Şimdi kısaca bu dönemlere ve içeriklerine, o dönemi yaratan sebepler ve ihtiyaçlara kısaca bir göz atalım

Osmanlı Dönemi Savunma Sanayi

Bu dönemi daha iyi anlayabilmek için basitçe iki safhaya ayırmakta fayda var.

Birinci safhada; Küçük esnaf ve atölyelerden büyük kuruluşlara geçişin de Avrupa’ya kıyasla daha erken olduğu ve 16. yüzyılın başında Tophane-i Amire, Cebehane-i Amire, Baruthane-i Amire ve Tersane-i Amire kuruluşlarından oluşan Osmanlı Savunma sanayisi 19. yüz yılını başına kadar uyuyuşa geçmiş ve teknolojik gelişmeleri yakalamaktan çok uzak bir görüntü çizmiştir.

İkinci safha da 19. yüz yılın ilk yarısı ile yirminci yüzyıl ilk çeyreği arasındaki dönemdir. 1826 yılında Vaka-ı Hayriye sonrası Yeniçeri Ocağını lağv edilmesi ve yerine çağdaş bir ordu kurulması çalışmaları ile birlikte yeni kurulan ordunun ekipman, eğitim ve silah olarak modernleştirilmesi çalışmalarına girişilmiştir.

Bu safhada ;1834 yılında Tersane-i Amire ve 1836 yılında Baruthane-i Amire’ye barut teknolojisinin transfer edilmesi ve 1859 yılında “Bahriye Sanayi Alayları”nın kurulması ile başlayan savunma sanayi ivmesi, 1870’lerden itibaren ithalat yoluyla silah, malzeme, gemi vs. alımına gidilmesi ile yine sekteye uğramış ve düşüşe geçmiştir.

II. Abdülhamid Dönemi’nde Baruthane ve Fişekhane tesislerinin yabancılara anahtar teslim usulü ile yaptırılması veya 1886 yılında Taşkızak Tersanesi’nde ilk yerli denizaltının üretilmesi gibi bazı girişimlerin olmasına rağmen kaynakların kullanılamaması ve ekonomik sorunlar sebebiyle bu atılımlar istenilen seviyeye getirememiştir.

Bu atılımlar istenilen seviyeye ulaşamasada unutulmaması gereken en önemli husus; Osmanlı Devleti’ndeki devlet ve özel girişim çerçevesindeki sanayileşme çabaları sonucu kurulan fabrikaların birçoğu genç Türkiye Cumhuriyeti’ne devrolunmuş ve bu fabrikalar ile eğitimli personeli Cumhuriyet döneminde başlatılan sanayileşme ve milli yatırım çabalarının ana hammadesini oluşturmuştur.

1921-1947 Dönemi

93 Rus Harbi (1877-78) ile başlayan savaş dönemi arkasından 1912 Balkan Harbi, 1914-1918 I.Dünya Savaşı ile devam etmiş ve 1919-1923 Kurtuluş Savaşı ile sona ermiştir Bu süreç Rus Harbini saymazsak 11 yıl bir çok cephede süren yıkıcı bir dönem olarak tarih sayfalarında yerini almıştır

Özellikle Kurtuluş Savaşı başlangıcının milis güçlerle ve Modros sonrası kaçırılan silahlar ile, Rus Devrimi sonrası doğu cephesinden ele geçirilen silah ve cephaneyle yapıldığı dikkate alındığında savaşın sürdürülebilmesi için yerli üretim harp techizatına ihtiyaç duyulmaktaydı. Bu maksatla öncelikle en güvenli bölge olarak görülen Ankara ve çevresinde savunma sanayi hamlesinin ilk adımları atılmıştı

  • Ankara Marangoz Fabrikası (1921)
  • Ankara Silah Fabrikası (1923)
  • Kayseri Uçak Fabrikası (1925)
  • Eskişehir Uçak Tamir Fabrikası (1925)
  • Gölcük Tersanesi (1926)
  • Ankara Fişek Fabrikası (1928)
  • Kırıkkale Topçu Mühimmat Fabrikası (1929)
  • Kırıkkale Pirinç ve Döküm Haddehanesi (1929)
  • Kayaş Kapsül Fabrikası (1930)
  • Mamak Gaz Maskesi Fabrikası (1933)
  • Kırıkkale Çelik Döküm ve Haddehanesi (1933)
  • Silahtarağa Fişek Fabrikası (1934)
  • Elmadağ Barut ve Patlayıcı Maddeler Fabrikası (1934)
  • Kırıkkale Nitroselülozlu Barut Fabrikası (1938)
  • Kırıkkale Tüfek Fabrikası (1939)
  • Kırıkkale Top Fabrikası (1939)
  • Orman Çiftliği (Gazi) Motor Fabrikası (1948)

Bahse konu devlet kuruluşlarına ilave olarak özel sektör de savunma sanayii yatırımı yapmıştır. Bu kapdamda;

  • 1925 yılında Şakir Zümre tarafından İstanbul Haliç’te silah ve mühimmat üretim fabrikası,
  • 1930’da yıllarda Nuri Killigil tarafından tabanca, patlayıcı ve mühimmat üretim tesisleri,
  • 1925 yılında anonim şirket olarak Türkiye ile Alman Junkers firması ortaklığıyla Tayyare ve Motor Türk Anonim Şirketi (TOMTAŞ),
  • 1935 yılında Nuri Demirağ tarafından uçak fabrikası,
  • 1941 Türk Hava Kurumu (THK) tarafından Ankara’da uçak fabrikası

kurulmuştur.

1940’lı yıllara geldiğimizde, Türkiye II. Dünya Savaşına fiilen girmemekle birlikte savaş esnasında yaşanan teknolojik sıçramaya ayak uyduruamaması sebebiyle, bu gelişmelerden olumsuz manada etkilenmiştir. Türkiye Henüz I. Dünya Savaşı sonrası gelişen askeri teknolojiyi yakalama çabasında iken II. Dünya Savaşı, gerçekleştiği beş yıllık sürede savaş araçlarında paradigmayı değiştirecek kadar hızlı dönüşümlerin yaşanmasına neden olmuştur. Süvari birliklerinden zırhlı birliklere, iki kişilik hafif silahlandırılmış uçaklardan ağır bombardıman ve jet motorlu savaş uçaklarına, topçu sınıfına ilave olarak roket ve füze teknolojisine ve nihayetinde atom bombasının icat edilmesine giden bu hızlı dönüşüm Türk savunma sanayii açısından yakalanması gereken hedefleri uzaklaştırarak yıkıcı bir etki oluşturmuştur.

Buna ilave olarak esas etken husus tartışmasız olarak; Truman Doktrini paralelinde ortaya atılan Marshall Planı çerçevesinde ABD’nin yürüttüğü politikaların hedeflerinden birisinin de savunma sanayinin bağımsızlıktan uzak hale getirilmesiydi.

II. Dünya savaşı sonrasında değişen güç dengesi ve uluslararası sitemin yapısı Türkiye’nin I. Dünya Savaşı sonundan 1945’e kadar izlediği tam bağımsızlık ilkesi ve denge siyaseti politikasına son vermesine neden olmuştur. Hala tartışmalara konu “bu değişimin seçim mi yoksa zorunluluk mu olduğu” sorusu maalesef bakış açısına göre farklı şekilde cevaplanmaktadır.

Batı Bloku içerisinde en doğuda bulunan karakol vazifesi gören ve SSCB ile çevrelenmiş Türkiye kendini korumak için hızla ve yüksek oranda silahlanma ihtiyacı duymuştur. Türk savunma sanayii mevcut haliyle bu ihtiyacı karşılamak için yeterlli olmaması sebebiyle, ABD özellikle 1947 yılından sonra hibe ya da düşük faizle kredi ile satış gibi cazip seçeneklerle hızlı bir şekilde Türkiye’nin savunma ürünleri ihtiyacını karşılamaya başlamıştır. Truman Doktrini ve arkasından gelen Marshall Planı ile gelen yardımlar bir yandan Türkiye’nin savunma ihtiyacını karşılarken öte yandan Türkiye’yi hızla ABD’ye ekonomik ve askeri yönden bağımlı ve kurucu ilke olan tam bağımsızlıktan uzak bir noktaya taşımıstır.

Türkiye’nin SSCB’ye veya dönemin tabiri ile “Komüniz” ile mücadeleye yönelik ihtiyaçlarını karşılamak veya şırınga edilen bu korku maksadıyla ABD ile yapılan gizli ve açık anlaşmalar neticesinde, dönemin yönetimi ABD taleplerine büyük ölçüde uyum göstermeye mecbur bırakılmıştır. Bu talepler içerisinde tabii ki ABD’nin verimsiz bulduğu ve birlikte çalışabilirliği zorlaştıran Türk savunma sanayiinin tasfiyesi de ilk sırada yer almaktaydı.

Böylece 1921’de atılan kalkınma adımı, dönemin siyasetçilerinin ABD merkezli yönetim felsefesini benimsemeleri sebebiyle Osmanlının son döneminde olduğu gibi ikinci sefer sekteye uğrayacaktır.

1985-2024 Dönemi

1985-2024 yılları arası ise Türkiye’de savunma sanayiinin, hedeflenen bir girişimden gerçek bir endüstriye öncül teknoloji hamleleri ile dönüştüğü, bir devrim olarak nitelendirilebilecek kadar önemli bir dönemdir.

Bu dönemin başlangıcının 1985 seçilmesinin esas sebebi; Kıbrıs davası adına Türkiye’nin 1964 Johnson Mektubu ve 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı ile yüz yüze kaldığı ambargoların yarattığı çaresizlik sebebiyle savunma sanayi kalkındırmak için bir devlet kurumu olarak Savunma Sanayi Geliştirme İdaresi Başkanlığı (SAGEB)’in kurulmasıdır.

3238 sayılı kanunla kurulan SAGEB, Türk savunma sanayiinin gelişimiyle paralel gelişerek ve bürokrasideki ağırlığı artarak aynı kanun üzerinden günümüzde Savunma Sanayii Başkanlığı olarak varlığını devam ettirmektedir.

Türkiye bu dönemde hem savunma sanayiini işlevsel hale getirmiş, hem de bir savunma sanayiinin varlığını devam ettirmesi ve büyüyebilmesi için gerekli bürokratik mekanizmaları, kurumsal altyapıyı ve stratejik hedefler doğrultusunda destekleme mekanizmalarını kurmuştur.

Bu sayede kırk yıl gibi çok kısa bir sürede, özelikle HAVELSAN, ASELSAN, ROKETSAN, TUSAŞ gibi kurumlara ilave olarak, sivil savunma sanayi şirketleri ile entegre bir savunma sanayi yapısı kurularak, öncelikle Türk Silahlı Kuvvetleri ihtiyaçlarının dışa bağımlılığını azaltacak, sonrasında da düyada dönen 20 trilyon hacmindeki savunma sanayi pastasından alacağı payı artıracak bir sektör yaratılmasına yönelik ciddi adımlar atılmıştır.

1921-1947 Dönemi İle 1985-2024 Döneminin Kıyaslaması

Özellikle son 40 yılda savunma sanayi konusunda yapılan devrim niteliğindeki atılımları tek tek saymak yerine tarihi tecrübelerden ders alınması adına iki dönemi kıyaslamak istiyorum.

1985 yılında kurulan SAGEB ile, Türk savunma sanayiinin sistematik bir şekilde gelişmesi için çok önemli bir adım atılıştır. Buna ilave olarak; Kıbrıs Barış Harekatı hazırlık süreci ile sonrasında yaşanan ambargo süreçlerinde elde edilen acı tecrübeler ışığında; Türkiye’nin bağımsız dış politika izleyebilmesi ve güvenliğini sağlayabilmesi için ulusal savunma sanayiine sahip olması gerektiği fikri 1970’li yıllarda kurulan vakıflarla hazırlık sürecini tamamlamış ve 1985’ten itibaren tam anlamıyla fiiliyata dökülmüştür.

1921-1947 arası dönemde yapılan tüm yatırımlar büyük ölçüde başarılı olmuşken, özel sermayenin bulunmaması ve yatırımların kısıtlı kalması sebebiyle, o dönem savunma sanayi hamlesinin kaderi siyasilerin iki dudağı arasından çıkacak karara bırakılmış ve ABD’nin etkisi ile süreç acı bir şekilde sonuçlandırışmıştır.

1985’deki karar ile çıkılan yolda;

  • Özel sektörün savunma sanayiine ciddi oranda yatırım yapması
  • Teknolojik gelişmelerin takip edilmesi, hatta yeni teknolojiler üretilmesi ile pazarda pay elde etmek için önemli adımlar atılması
  • İhtiyaç duyulan insan gücünün Türkiye’de yetişen mühendisler ile alanda tecrübeli emekli veya muvazzaf TSK personeli ile karşılanması sebebiyle güzel bir sinerji yaratılması, ihtiyaç duyulan bilgi ile tecrübenin doğru harmanlanması
  • Başta terörle mücadele olmak üzere Türkiye’nin içinde bulunduğu jeopolitik sorunlar sebebiyle imal ediln savunma sanayi ürünlerinin bizzat sahada geliştirilerek, rüştünü ispatlamış olması sebebiyle rakiplerinde daha etkin olarak değerlendirilmesi

sebebiyle ciddi bir yol alınmıştır

Fakat en az bu konular kadar hatta sistemin hızlanmasını sağladığı göz önüne alınırsa belki de bunlardan biraz daha önemli olduğunu düşündüğüm husus son yirmi yılda;

Vakıf üzerinden kurulan şirketlerle devletin kontrolünde fakat devletin bürokratik hantallığından uzak bu yapılanma ile bir yandan devletin özel sektör gibi esnek hareket etmesini sağlamış, öte yandan uzun vadeli bir planlamanın parçası olarak kar amacı gütmeden büyük sanayii yatırımlarının gerçekleşmesini sağlamış olmasıdır.

Sonuç olarak;

Türkiye gibi jeopolitik riskleri fazla olan bir ülkenin silahlı gücünün harbe hazırlık seviyesinin her daim en üst seviyede tutulması hayati öneme haizdir. Bu kapsamda; harbe hazırlık seviyesinin yüksek tutulmasının yolu TAM BAĞIMSIZ bir savunma sanayiinden geçmektedir.

Buna ilave olarak da her geçen yıl büyüyen savunma sanayiinden pay almak için ciddi bir yol kat edilmiş, geliştirilen ve sahada denenen savunma sanayi ekipmanları ile birlikte gelecekte başat ülkelerden birisi olma yolunda hızlı adımlarla yürüyen Türkiye’nin geçmiş tecrübelerden ders çıkartarak bu yoldan geri adım atmadan emin adımlarla yürümesi ülke için büyük önem arz etmektedir.

Türk Savunma Sanayisinin Üç Evresi, Gelişimi ve Tarihçesi
Yorum Yap

Yorumlar kapalı.